21 Kasım 2013 Perşembe

Napolı " o' vascio "

Napoli'de üniversite ögretimi gören bir arkadaşımızın Napoli kenti ile ilgili yazısını paylaşıyoruz.

Napoli macerasının ilk günlerini geçiren bir insanın, şüphesiz daha önce de değindiğim trafik, hasarlı arabalar vs dışında bir şey daha dikkatini çeker. Napoli'nin dar sokaklarında açık bir kapının önüne atılmış sandalyede oturup muhabbet eden insanlar ve sokaklarda oynayan çocuklar. İşin ilginç kısmı hani der gibi oldunuz biliyorum ama işin ilginci o kapıların neredeyse 7/24 açık olması.Çünkü bu evlerde dışarıya açılan kapı dışında evin ışık görebileceği ve havalandırılabileceği herhangi bir yer mevcut değil. İşte Napolitanlar buna " o' vascio" (o' vaşııo) diyorlar. İtalyanca da ise karşılığı "il basso" diye geçer ama tabi İtalyanlar il basso kelimesini bir müzik aleti olan bas için kullandıklarından kelimenin tam anlamını vermez. Türkçe tam karşılığı "alt, aşağı" dır ama tabi kullanıldığı haliyle alt kat daire gibi bir şey diyebiliriz.

"Vascio" lar Napoli'nin farklı bir şehir olmasını sağlayan başlıca etmenlerdendir. Çünkü sürekli olarak sokaklarda yaşayan insanlar birbirlerine o denli bağlıdırlar ki artık tüm mahalle bir aile gibidir. Sokaklarda bağıran insanlar ve Napolitan samimiyeti aslında bu dört duvar arasından sıkışıp kalan duygulardan kaynaklıdır. Buralarda yaşayan insanlar asıl Napolitandır da diyebiliriz bu nedenle. Şimdi efendim bu "vascio" larda oturan insanlar durumu gerçekten kötü olan insanlardır. Zaten düşünün dış kapısı haricinde hiç bir penceresi havalandırması olmayan bir evde nasıl bir insanın oturması beklenir ki? Hemen hemen hiç İtalyanca konuşmazlar her zaman bağırarak napolitanca konuşurlar. Anında tatlıya bağlanan izlemesi oldukça eğlenceli kavgalarıyla da meşhurdur bu "vascio" larla dolu dar sokaklar. Bizim kaba tabirle " mahalle karısı " diye nitelendirdiğimiz, Napolitanların da yine " vascio " dan türettikleri "vasciaola" kelimesiyle adlandırdıkları ablalar mükemmel bir zekanın ürünü fakat ağır derecede cinsel içerikli olduğundan yazmak istemediğim hakaretlerle bir anda saç baş kavgaya girişse de çok sürmeden aynı " vasciaola " ları, sokağı ortalayacak şekilde sokağın bir ucundan öbür ucuna uzanan çamaşır iplerine birlikte güle oynaya çamaşır astıklarını görmek gayet normaldir burada.

Yine küçük çocuklar bu "sistem" in vazgeçilmezi olarak ön plana çıkıyor. Zaten Napoli'de "scugnizzo" lar her zaman, her konuda ufaktan da olsa kendini gösteriyorlar. Genelde sokağı oyunlarının merkezi olarak kullanarak, sokakta şuursuzca top oynayarak, scooter dediğimiz ufak motorsikletlere veya ehliyet gerektirmeyen "la macchina cinquanta" kullanarak dar sokaklarda insanlara dehşet saçarak, bazen de kendinden yaşça hayli büyük birini, birlik olarak gasp ederek...


Vascio'lar büyk oranda şehir merkezlerinde bulunur. Hemen Napoli'nin en işlek cadde ve meydanlarının bir arka sokağı vascio'larla çevrilmiş dar sokaklarla doludur. Bunlardan hiç şüpesiz en ünlüleri Via Toledo ( ya da Napolitanların dediği şekilde Via Roma ) arkasındaki ' Quartieri Spagnoli' ( İspanyol mahallesi ) , bir diğeri ise Corso Umberto'ya paralel olarak uzanan, Piazza Garibaldi'ye kadar devam eden hırsızlık ve gasp gibi olaylarıyla meşhur, Forcella gibi mafya babası mekanı olan bir sokağı da bünyesinde barındıran Via dei Tribunali.

Bizim Napoli'de kaldığımız yurt yine Quartieri Spagnoli'nin de bir kısmını oluşturan Quartieri Montecalvario da "Vico Paradiso" yani "Cennet mahallesi" diye çevirebileceğimiz bir yerdeydi. Yurda gidebilmek için bol bol dar sokak gezer, vascio'lar arasında maceradan maceraya koşardık. Genelde yurda geç saatte geçerdim. 3 defa açık kapıdan çaktırmadan emekler vaziyette kaçarak sokakta tek başına duran bebeği evine teslim etmişliğim vardır. Düşünün saat geceyarısı denebilecek bir saatten bahsediyorum. İlginçliklerle dolu bir yerdir kesinlikle. Ayrıca ne zaman bunalsam Montesanto yanındaki sıra halinde dizili epey bir uzun sokağa gider insanların mutluluklarını görünce ben de mutlu olurdum. Ey gidi ey, yine Napoli özlemim hat safhaya ulaştı en iyisi burada bu konuyu kapatmak. :) 


13 Kasım 2013 Çarşamba

Bir şehirden fazlası...NAPOLI

İtalya’nın kuzeyi ile güneyi arasındaki farklar bizim ülkemizdeki batı ile doğu arasındaki farklar gibidir. İtalya’nın kuzeyi zengin, güneyi fakirdir. Kuzeydekiler ödedikleri vergilerin güneyye gitmesinden rahatsız olur. Mafya, uyuşturucu, yasadışı olaylar genellikle güney kökenlidir. Sanayi, gelişmişlik, moda, sanat ise hep kuzeyden gelir.

İşte Napoli birçok İtalyan için sınırdır. Güney ile kuzeyi ayıran. Napoli’den aşağısı fakir bölge varsayılır. Hatta snob italyanlara göre Napoli de güneyin bir parçasıdır. Yıllar öncesinde bir İtalyan arkadaşım Napoli’yle İstanbul’un çok benzer olduğunu söylemişti. Apartmanların pencerelerine gerili iplerde asılı rengarenk çamaşırlar, sokaklarda görülebilen çöpler ve kozmopolit yapısıyla İstanbul ve Napoli. 
Napoli, ayrıca pizzanın anavatanı olarak biliniyor. Domatesli hamura peynir katılarak yapılan ilk pizzanın burdan çıktığı söyleniyor.
Napoli’nin “eski şehir” bölgesi UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Bu bölgede dar sokaklar, el işi ustalarının dükkanları, balıkçılar bulunuyor. Şehrin en önemli mimarı yapılarından biri San Gennaro Katedrali.
İtalya’nın üçüncü büyük şehri olan Napoli’de ünlü yanardağ Vesuvio bulunuyor. Türkçede Vezüv yanardağı olarak bilinen dağın eteklerinde antik şehir Pompei bulunuyor.
Napoli’nin tam karşısında ise Capri adası bulunuyor. Ünlü insanların tercih ettiği, şarilerin hakkında şiirler yazdığı Capri Adası dünyanın en güzel adalarından biri olarak kabul ediliyor.
Capri’ye ülkemizden gitmek için önce Roma’ya uçmak gerekiyor. Sanıyorum direk Napoli’ye uçuş yok. Karayoluyla Roma- Napoli arası 2 saat sürüyor. Napoli kıyısından Capri ise yaklaşık 40 dakika sürüyor.
Capri’nin ilk hayranı onu M.Ö. 29 yılında ziyaret eden Roma imparatoru Augusto Cesare. Bu adadan o kadar etkilenmiş ki ada karşılığında Napoli şehri ve Ischia Adası’nın takas etmiş. Ernest Heingway ve Pablo Neruda gibi ünlü yazarlar da bir dönem bu adada yaşamış. Capri Adası’nın görülmesi gereken en önemli yerleri Faraglioni Kayalıkları, mavi mağara Grotta Azzurra ve Piazza Umberto meydanı.
Napoli halkının çok önemli bir özelligi mevcut;Dünya'nın neresinde olursa olsunlar ,kendilerine nerelisin diye soruldugunda İtalyan degil,Napoliliyiz diyorlar.Buda 800 yıl süren krallığının izlerinin hala sürdügünü göstermekte.


13 Ekim 2013 Pazar

Dünya’da Ultra hareketi



[Öteki Futbol] Dünya’da Ultra hareketi: “Katı olan her şey buharlaşıyor”Futbolun bildik güzelliklerini, sorunlarını her gün her yerde konuşuyoruz. Oysa bir de, hadi bilmediğimiz demeyelim ama, bir şekilde gözden ırak tuttuğumuz yanları var. Goal.com'un yeni yazı dizisi "Öteki Futbol", futbolda alternatif hareketlerin nabzını tutuyor. Onur Yazıcıoğlu'nun kaleminden takip edeceğiniz "Öteki Futbol"un ilk konusu, Ultra hareketi.Özelikle kapitalizmin futbola fazlaca egemen olduğu ülkelerde “Ultra” adı verilen tribün grupları seslerini fazlaca yükseltiyor. Fakat bu demek değil ki; Ultralar sadece beş-altı köklü futbol liginde yer alıyor. Artık neredeyse futbolun kalp atışlarının duyulduğu her noktada, Ultralara ya da farkında olmasalar da Ultralar gibi davranan tribün gruplarına rastlamak mümkün.

Biz yine de hikâyeye meselenin kaynağından, yani İtalya’dan başlayalım. Emperyalizmin dünyadaki egemenliğinin artmasında futbol da din gibi kitlelerin bir arada durmasını sağlayan yapı taşlarından biri olarak kabul edildi. Liman işçilerinin bolca bulunduğu Güney Amerika’nın liman kentleri, İngiltere’nin yoksul ve çalışan kesimleri, İspanya gibi uzun yıllar diktatörlükle yönetilmiş ülkeler ve kuşkusuz İtalya, futbolun yoksul kitleler tarafından hemen benimsendiği başlıca coğrafyalar olarak bilinegelir.

Fakat kapitalizm durduğu yerde duran bir sistem ya da örgütlenme biçimi değil. Pazar alanını genişletemediği, daha fazla kaynağı tüketim ağına sokamadığı sürece kendi retoriği içinde hatalar veren ve bu hatalar üzerine kendi varlığını yeniden üretebilen bir sistem kapitalizm. Futbol dünya üzerinde kökleştikçe ve işçi sınıfının ilgisi bu alanda yoğunlaştıkça, egemenler hem siyasi hem de ekonomik yapı içinde futbolun daha işlevsel bir yeri olduğunu fark etti.

Artık maçların müşterileri bazen 10 binlerle, zaman zamansa 100 binlerle ifade edilir oldu. İşte kitle bu derece artıp kemikleşince, fırsat kaçmadı. Maç bilet fiyatları yükseldi. Kale arkası tribünler yoksulların, işçilerin, işsizlerin, gettoların, varoşların toplanma alanları hâline geldi. 60’ların sonu 70’lerin başı İtalyan taraftar kültürü açısından yeni bir sayfanın açılması anlamına geliyordu. Kale arkası tribünlerinde politik pankartlar görülüyor, üzerlerinde parkalar, kamuflajlar olan, ayaklarına gerilla postalı giymiş taraftarlar kale arkası tribünlerindeki yerlerini almaya başlıyordu. Ultralar artık endüstriyel futbolun karşısında bir bayrak olacaktı. “Ultra” sıfatıyla tribünlerde yer alan taraftarlar, yaptıkları gösteri ve tezahüratlarla maç boyunca kendilerini hissettirmeye başladılar. Sürekli şarkılar söylenmeye, bayraklar sallanmaya başladı. Deplasmanlara gidildi, her tribün kendi kahramanlık hikayelerini ve kahramanlarını üretmeye başladı. Artık taraftarlar için “12. Adam” ifadesi kullanılmaya başlandı. Özellikle Genoa’nın kuzey kale arkası (North Terrace) ve Fiorentina’nın Fiesole Curva’sı ilk ortaya çıkan Ultra tribünleri oldu.

Ömrü en uzun Ultra grubu, Milan’ın efsanevi Fossa dei Leoni(FDL) grubu olarak kabul edilir. 1968 yılında kurulan, kareografilerinin namı dünyanın dört bir yanına yayılmış olan FDL, 1 Kasım 2005 yılındaki pankart faciasıyla kendini fesh etti. Mesele şuydu; PSV ile oynanacak deplasman maçından önce Juventus’un Viking Juve adlı tribün grubu, FDL’nin pankartını çalmış ve çaldıkları pankartla fotoğraflar çektirmişlerdi. Pankart tribünün namusudur raconu gereği FDL tribünden çekilme kararı aldı.

Kendisi için “Ultras” sıfatını kullanan ilk tribün grubu ise Sampdoria’nın radikal taraftar topluluğu Ultras Tito Cucchiaroni oldu. Tito Cucchiaroni, 1958-1963 yılları arasında Sampdoria’da oynamış ve tribünlerin sevgilisi olmuş Arjantinli futbolcuydu. 44 yaşında trafik kazasında hayatını kaybettiyse de ismi bu tribün grubuyla ölümsüzleşti.

70’li yıllarda yüzlerce irili ufaklı Ultra grubu İtalyan tribünlerinde yer aldı. Kimi uzun ömürlü oldu, kimiyse kısa sürede tribünlerden silindi. Bu tribün grupları genellikle kentlerin yoksul semtlerinde bir araya gelen taraftarlarca kuruldu. Örneğin Sampdoria’nın Ultras Tito Cucchiaroni grubu, Genoa’nın Sestri Ponente semtinde filizlendi. Mahalle barları, okullar, kent pasajları gibi alanlar bu toplulukların buluşma merkezleri hâline geldi. Çoğu grup sadece futbol için buluşmuyordu. Futbolu bir aracı olarak gören Ultra grupları, benzer politik görüşlerde insanların bir araya gelip eylemlilik oluşturdukları aktivist topluluklardı aslında.


Ultra gruplarını tribünde seçmek o kadar kolay olmaya başlamıştı ki. Tribünleri kaplayan dev pankartlar, vahşi hayvan figürleriyle süslendi. Çoğu grup pankartlarında aslan, kaplan, kartal gibi hayvanlara takım formaları giydirdi. Herkes cebindeki üç kuruş parayı bir araya toplayıp, deplasman otobüsleri ayarlıyor, boya ve bezlerden pankartlar hazırlıyor ve yine para kaldıysa davullar, trompetler satın alınıyordu. Artık bu tribün grupları küçük çaplı orduları andırmaya başlamış ve maç öncelerinde, sonralarında sokak kavgaları baş göstermişti. Özellikle politik duruşlardaki farklılaşmalar bu kavgaların temel noktalarını oluşturuyordu.

1974 yılında oynanan Roma-Lazio maçında çıkan kavga İtalyan futbolu açısından hâlâ unutulmaz bir mihenk taşıdır. Sağcı Lazio taraftarlarıyla, solcu Roma taraftarlarının tribünde başlayan kavgaları, polisin gözyaşartıcı bomba müdahalesiyle sonlanmıştı. Benzer olaylar Sampdoria-Torino maçında da aynı yaşandı.

Artık faşist tribün gruplarıyla, solcu tribün gruplarının safları ve vahşi rekabet alanları gözle görülür şekilde belirginleşiyordu. Livorno-Pisa, Brescia-Bergamo, Palermo-Catania rekabetleri bu tür rekabetlerin belirdiği alanlardı. Ancak en çok mevzu çıkan maçlar solcu Vicenza taraftarlarıyla, faşist Veronalılar arasında çıktı.

Yıllar geçtikçe ok yaydan çıktı. İtalya’nın dört bir yanında futbol kavgaları çıkmaya başladı. Ultralar artık kendi aralarında ikiye bölünmüştü. Tek ortak nokta yoksul insanların bir araya gelmesiydi. Artık solcu Ultralarla, faşist Ultralar vardı. Meydan kavgalarında taraftarlar yaralanıyor ve hatta ölüyordu. Demir sopalar, taşlar, meşaleler, sokaklara kurulan barikatlar, yanan lastikler etrafında kar maskeli taraftarlar… Ölen tribün çocuklarının isimleri tribün kahramanlıklarına dönüşüyor, cesaret efsaneleri alıp yürüyordu.

Ultralar’ın ortak yönleri artık sınıf bilinci değildi. 90 dakika destek, abartılı tribün gösterileri ve kavgadan kaçmamak. Sol görüşlü gruplarsa artık Avrupa’nın dört bir yanındaydı. Birbirini kardeş ilan eden gruplar için artık tuttukları takımdan önemli olan tuttukları saftı. Irkçılığa, faşizme, endüstriyel futbola karşı duruşlarını muhafaza edenler artık enternasyonal bir bağ içine girmeye başladı.

Avrupa’daki solcu takımlar arasındaki bağ arttı. Öne çıkan sol muhalif takımlara dünyanın diğer bölgelerinden de katılımlar oldu. İşte bu bağ içinde öne çıkan kulüpler:
Avrupalılar
Livorno (İtalya)
Inter (İtalya)
Celtic (İskoçya)
St. Pauli (Almanya)
Eintracht Frankfurt (Almanya)
Freiburg (Almanya)
AEK (Yunanistan)
Iraklis (Yunanistan)
Panathinaikos (Yunanistan)
Hapoel Tel Aviv (İsrail)
Marsilya (Fransa)
FC United of Manchester (Manchester United değil, İngiltere)
Partizan (Sırbistan)
Barcelona (İspanya)
Standard Liege (Belçika)

Avrupa dışı

Argentinos Juniors (Arjantin)
Chacarita Juniors (Arjantin)
Atletico Colegiales (Arjantin)
Atlas (Meksika)

Doğu Bloğu’ndan sonra

Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra Avrupa’daki Ultralara eklemlenmeler oldu. Eskiden sadece devlet eliyle yönetilen kulüpler de artık küresel kapitalizmle baş başa kaldı. Komünizm döneminde devletin müsaade ettiği kadar taraftar olabilen kitleler artık kendilerini göstermeye başlamıştı. 1989 yılında Romanya’da Ultra hareketi başladı. Bükreş takımlarının tribünleri artık renklenmeye başlamıştı. Kendine ilk “Ultra” diyen grupsa Steaua Bükreş’in 1995 yılında kurulan Armata Ultra grubu oldu. Bu grup hâlen varlığını güçlü bir şekilde hissettiriyor. Ghencea Stadı’nın kuzey tribünü onların elinde. Titan Boys, Desant, TK ve Nucleo gibi alt gruplardan oluşan bir birleşim artık Armata. Steaua’nın ezeli rakibi Dinamo Bükreş tribünlerinde de 1996 yılında hemen bir Ultra grubu kuruldu: Nuova Guardia.

Bitmek bilmeyen Ultra grupları

90’lı yıllarda “Ultra” olmak artık modaydı. Tribünde çokça bayrak sallayıp, desibel yarışına giren herkes Ultra olmanın tadına varmış sayıyordu kendini. 2000’li yıllara gelindiğinde yönetimlerle el sıkışıp, Ultra ürünlerini kulüp yönetimlerince ortak satışa çıkaranlar mı ararsınız, yine yönetimlerle el sıkışıp başkan şakşakçılığı yapan Ultra ruhlu gruplar mı ararsınız, ne isterseniz var. Üstadın da söylediği gibi: “Katı olan her şey buharlaşıyor.''

Forma yarışması hakkında bilgi.

Bildiğiniz üzere çekilişle forma veren tek hesap olarak adını duyurmuş ve formaları her seferinde başarıyla teslim etmiş olan ekibimiz olarak hepinizi selamlıyoruz.Bizler için önemli olan maç günlerinde,(ŞL,Final Maçları,İtalya Kupası Çeyrek Final/Yarı Final/Final) sizleere forma vererek aramızda bir etkileşim gerçekleştiriyoruz.Sadece bir birlik altında olma amacıyla açılan bu hesabımız hiçbir zaman kâr amacı gütmeden çalışmalarımıza devam ediyoruz.Kura sistemimizde tweeti RT eden arkadaşlarımızın ismini bir kağıda yazarak ve o kağıtları bir kutu içerisinde karıştırarak 1 adet kağıdı çekip kazananı belirliyorduk.Yeni sistemimiz www.kuracek.com adresi üzerinden yapılacaktır.Kazanan kişi neden siz olmayasınız ki? Hepinize tekrardan bol şans dileriz. #SSCNapoliTürkiyeFormaVeriyor

S.S.C Napoli Türkiye Ekibi

İletişim: @sscnapolitr

3 Ekim 2013 Perşembe

''Napoli Aşkı'' Marco Manzo

İtalya'da yaşayan Marco Manzo adlı takipçimiz ile gerçekleştirdigimiz röportajı sizlerle paylaşıyoruz.İlk röportajımız ve ufak aksilikler olmuş olabilir.İlerleyen röportajlarımızda daha iyi olacağımızı düşünüyoruz.Sonuçta biz bu işi amatör bir şekilde yürütmeye çalışıyoruz.Hiç bir çıkarımız olmamakla birlikte,sadece Napoli şehrini ve takımını sevmemiz bunlara sebep.Şehir ve takım ile haberleri takipçilerimize doğru bir şekilde aktarmak istiyoruz.Teşekkür ederiz.



İsim: Marco Manzo
Şehir: Scafati
Yaş: 27
Meslek: iş adamı


SSC Napoli aşkınız ne zaman ve kimin sayesinde başladı?
SSC Napoli takımına olan aşkım, yaklaşık 10 yaşlarında, babam sayesinde başladı. Babam Napoli takımın sıkı bir takipçisiydi ve bende onun yanında maşları seyrederken Napoli takımı benim için vazgeçilmezler arasına girdi.

SSC Napoli takımı Şampiyonlar Liginde ve Seria da size göre şansı nedir?

Napoli'nin oyunda topa hakimiyet gücünün düşüklüğü vardı ve bu da defansa yansıyordu. Benitez ile beraber yeni çizilen oyun stilinde, Napoli'nin topa hakimiyet gücü arttı. Daha önce yaptığımız bir çok hatanın azalmasına sebep oldu, bu yeni stilden kaynaklı daha başarılı sonuçlar elde edeceğimizi düşünüyorum.
Bu seneki şampiyonluk mücadelemizde, forvet kısmında, takıma yeni gelen Gonzalo Higuain bize tam anlamıyla yeni bir kan oldu. Zaten elimizde olan Büyük Marek Hamsik ve oyun zekasıyla ünlü Goran Pandev bizim için büyük bir şanstır.   
Ancak beni endişelendiren, Sassualo maçında Paolo Cannavaro ve Federico Fernandezin yerine Raul Albiol ve Miguel Angel Britos'un geçmesinden kaynaklanan defans zaafımızın Şampiyonlar Liginde yenilenmesindir. Yani bence, Başkanımız De Laurentiis bu zaafı ortadan kaldırmak için defansa yeni destekler bulmalıdır.  

Gökhan İnler hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Gökhan İnler, aslında çok beğeniyorum. Teknik olarak çok başarılı buluyorum, özelikle uzun paslarda çok keyifli seyrediyorum. Maç hakimiyeti konusunda çoğu zaman başarılı buluyorum, ancak bence Gökhan İnlerdeki sorun işine tam olarak sahip çıkmaması yani eğer o gün morali iyi ise muhteşem bir orta sağ görüyoruz ama morali bozuk ise kesinlikle dökülüyor. Buda şu demek oluyor, Gökhan İnler çok iyi bir oyuncu olabilir, ama profesyonellik konusunda eksikleri var.

Türk ligini takip ediyor musunuz? Hangi Türk Takımlarını ve futbolcularını biliyorsunuz?

Türk Ligini çok fazla bilmiyorum ve çokta takip etmiyorum. Ancak Türk liginden hangi takımı ismen de olsa biliyorsunuz derlerse Fenerbahçe ve Galatasaray diyebilirim.

Napoli taraftarların arasında gruplaşma var mıdır? Var ise bunlardan birine dahil misiniz?
Her takım taraftarında olduğu gibi Napoli'de de farklı gruplar var elbette. Ancak, ben bunlardan hiç birine dahil değilim. Dahil olan arkadaşlarım var onlarla beraber stada gittiğimde her hangi bir grubunun yanında oturabiliyorum.

Napoli takımı dendiğinde aklına geldiğinde bizimle bir resim ile paylaşır mısınız?





29 Eylül 2013 Pazar

Kısa bir tanıtım Napoli

Avrupa'nın '' Haylaz Çocuğu '' olarak nitelendirebileceğimiz şehir. gerek insanları, gerekse yaşam tarzları onları Avrupa'ya aykırı kılıyor. Avrupa'da Türkiye'ye en çok benzeyen şehir aynı zamanda.

Gitmeden önce bu şehir hakkında duyduklarınızla korkabilirsiniz. ancak unutmamak lazım ki Türkiye'den geliyoruz ve buradaki her türlü pisliğin daniskası Türkiye'de var. etrafta çok fazla sayıda zenci var ve size bir şeyler satmak için kolunuza yapışacaklardır. özellikle arka sokakları, her ne kadar çarpık kentleşme sonucu ortaya çıksa da, kendine has ve mükemmel bir havası var. ara sokaklara girerken yanınıza en az bir kişi olsun tabi. insanları oldukça sıcak kanlı bu arada. ne sorarsınız hemen yardımcı olmaya çalışıyorlar. 

neredeyse her araba hasarlı ve genellikle eski modeldir burada. diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi trafik ışıklarını pek takmazlar. o yüzden, '' Avrupa'dayız nasıl olsa '' deyip atlamayın yola. 
tren istasyonu ve çevresi en pis yeridir. oraya giderseniz, önce kendinize sonra çantanıza dikkat edin. 

Pompei gezilmesi gereken en önemli yeridir. turla giderseniz en kötü 40€ isteyeceklerdir. tek başınıza trenle giderseniz, gidiş-geliş ve Pompei'e giriş toplam 17 € gezebilirsiniz. böylesi hem daha ucuz hemde çok daha zevkli.
roller coaster misali viyadükleri ve tünelleri enfes bir görüntü ortaya koyuyor.

Şehirde yaşayan herkes Maradona aşığıdır. arabalarda, evlerde, iş yerlerinde Maradona posterleri bulunur. Sophia Loren'in evi de buradadır.

Napolililer kendilerini İtalyan; İtalyanlar ise Napolilileri İtalyan olarak görmezmiş.

Her ne kadar gitmeden önce çok korksanız da, gidince öyle çokta korkulmayacak bir yer olduğunu görecekseniz
burayı gezmeden '' İtalyayı gezdim '' diyemezsiniz...

Devamı gelecek...


5 Eylül 2013 Perşembe

Şampiyonlar Ligi rakiplerimizin muhtemel 11'leri

Arsenal



Borussia Dortmund

Olympique de Marseille




Muhtemel 11'lerdir.Maç saatine kadar sakatlık vs. olabilir.

S.S.C Napoli Türkiye yönetimi.

Şampiyonlar Ligi rakiplerimizi tanıyalım: Marsilya

Marsilya

Olympique de Marseille,1899 yılında Fransa'nın güneyinde kurulmuş bir kulüptür.Maçlarını Stade Vélodrome'de oynamaktadır.Olimpik Marsilya, 1899 yılında René Montmirail tarafından kurulmuştur. Fransa’da en çok kupa sahibi takım olan Marsilya’nın 9 Fransa Ligi, 10 Fransa Kupası, 2 Fransa Lig Kupası ve 1 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu bulunmaktadır.Kulüp, 1904'ten 1937'ye kadar Stade de l’Huveaune’da oynamıştır. 1937’den sonra Stade Vélodrome yapılmıştır. Marsilya kulübü 1924'te Fransa Kupası'nı kazanan ilk takım oldu. 1937’de ilk lig şampiyonluğunukazanmıştır. Marsilya tarihinde ilk defa 1959'da Fransa İkinci Ligi'ne düşmüştür. 1960’lı yıllarda kulübün birçok iniş ve çıkışları olmuştur. Bundan sonra kulüp tarihindeki ilk kez 1972’de hem Fransa Kupası hem de lig şampiyonluğuyla çifte kupaya uzandı.
1980’lerin başında karanlık bir dönem geçirerek iflasın eşiğinde gelmiştir. Bernard Tapie’nin kulübe gelmesiyle Marsilya tarihindeki en iyi dönemini yaşamıştır. Bu sürede 4 kez üst üste Fransa ligi şampiyonluğu, 1 Fransa Kupası ve 1992-1993 sezonunda Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu elde etmiştir. VA-OM şike davasıyla suçlu bulununca hem kazandığı lig şampiyonluğu elinden alındı hem de Fransa İkinci Ligi'ne düşürüldü. 1996 yılında tekrar Fransa Ligue 1’e yükselen Marsilya 2006 yılında da bu kez kulübün mali hesaplarıyla başı derde girdi. Bu süre içinde hiçbir kupaya uzanamayan Marsilya 1999 ve 2004’de UEFA Kupası finali, 2006 ve 2007’de Fransa Kupası finali ve Fransa Ligue 1’de üç kez ikinci sırada bitirmiştir. Kupasız geçen bu dönemden sonra Marsilya 2010 yılında hem lig kupasında hem Fransa Ligi'nde zafere ulaştı.
Ana hissedarı Margarita Louis-Dreyfus olan, başkanlığını Jean-Claude Dassier’in yaptığı ve 1 Haziran 2009 beri teknik direktörlük görevini yürüten Didier Deschamps ile birlikte 2009-2010 yılında tarihinde 11. defa Şampiyonlar Ligi'ne katılmıştır.

Transferler;

Florian Thauvin,Mario Lemina,Saber Khalifa,Gianelli Imbula,Benjamin Mendy,Dimitri Payet gibi oyuncularla bu sezonki transfer döneminde kadrosunu güçlendirmiştir.

Muhtemel 11:

Steve Mandanda
Rod Fanni
Nicolas Nkoulou
Souleymane Diawara
Benjamin Mendy
Alaixys Romao
Gianelli Imbula
Mathieu Valbuena
Dimitri Payet
André Ayew
André-Pierre Gignac



S.S.C Napoli Türkiye yönetimi.

Şampiyonlar Ligi rakiplerimizi tanıyalım: Arsenal

Arsenal


Arsenal her ne kadar uzun yıllardır kupa kazanamamış olsa da Şampiyonlar Ligi'ne katılma devamlılığında herhangi bir sıkıntı yaşamıyor. Genç oyuncuları toplayıp yıldız statüsüne getirdikten sonra satıp kasasını dolduran Arsenal, son zamanlarda bu politikası nedeniyle taraftarlarının homurdanmasına neden oluyordu. Arsene Wenger de bu eleştirilerde bıkmış olacak ki 50 m€ bedelle Real Madrid'den Mesut Özil'i transfer etti.

Transfer döneminin ardından Arsenal'in kadrosuna göz atacak olursak, defans oyuncularının sakatlık sorunu yaşaması nedeniyle sıkıntı yaşandığını, orta sahada ciddi bir zenginlik yaratıldığını fakat forvette oyuncu çeşitliliği olmasına rağmen Premier Lig'de ve Şampiyonlar Ligi'nde üst sıralara yetecek bir kalite olmadığını görüyoruz. Transfer döneminin de kapandığını göz önünde bulundurursak Napoli, Dortmund ve Marsilya'nın olduğu grupta işleri oldukça zor.

Muhtemel 11;

Tomasz Szczesny

Bacary Sagna

Per Mertesacker

Laurent Koscielny

Mano Monreal

Jack Wilshere

Aaron Ramsey

Theo Walcott

Mesut Özil

Santi Cazorla

Olivier Giroud


Mesut Özil

Mesut'un transferinin ardından oluşması muhtemel 11'i incelediğimizde Arsenal'in pasa dayalı oyununun bir üst seviyeye çıkacağını tahmin etmek çok da zor değiil fakat Mesut'un dominant oyun karakterini ne zaman takıma kabul ettireceğini öngörmek oldukça zor. Londra golcüsü ünvanından kurtulmak isteyen Giroud'nun da Mesut'un asistlerinin ne kadarını skora dönüştüreceği bir başka merak konusu. Mesut uyum sürecini erken atlatır ve Giroud da Mesut'un paslarını skora çevirebilecek düzeye gelirse Arsenal için gruptan çıkmak oldukça kolaylaşır. Diğer seçenekte ise grubun avantajlı isimleri Dortmund ve Napoli'dir. 



Bu yazı için Arsenal Türkiye (@GunnersTurkey)'e teşekkür ederiz.

S.S.C Napoli Türkiye yönetimi.

3 Eylül 2013 Salı

Şampiyonlar Ligi rakiplerimizi tanıyalım: Borussia Dortmund

Borussia Dortmund


Borussia Dortmund, 2 Bundesliga şampiyonluğundan sonra geçen sezon gelen şampiyonlar ligi finali ile son 10 senede dipten zirveye çıkmanın tadını yaşıyor. Jürgen Klopp'un adım adım işlediği sistem artık bir makineye dönüşmüş durumda. Bundesliga'da edinilen tecrübe sonunda şampiyonluğa, 2 sezon önce ş.liginde grup sonuncusu olurken edinilen tecrübe ise finale ulaştırdı BVB'yi. Bu sezona başlarken artık tecrübeli kendini kanıtlamış bir BVB ünvan korumak amacı ile başlıyor mücadelelere. 


Taktik ve kadro
Takımın oyun düzeni 4 2 3 1 sisteminde değişmeyen bir işleyişle devam ediyor fakat Klopp maça göre oyunculara verdiği görevler ile 4 2 3 1'i cok farklı şekilllerde izlettiriyor dünyaya. Hummels Subotic tandemi artık birbirini çok iyi biliyor. Solda Schmelzer takımın en alternatifsiz bölgesi denilebilir. Sağda Piszczek'in uzun sürecek sakatlığı Grosskreutz ile kapatıldı. Bu bölge için Sokratis'de uygun bir isim. Şampiyonlar ligi öncesi en kaygı verici durum İlkay'ın sakatlığı. Başarılı oyuncunun milli takım heyacanı kendisine ve BVB'ye pahalıya patladı. Eğer yetişemezse göbek Nuri-Bender ikilisinin olacaktır. Nurinin bu sezona çok formda başlaması takımın artılarından. Uç bölgeye gelince Klopp'un elinde çok alternatifli bir kadro var. Aubameyang, Kuba, Mkhitaryan, Reus, Hofmann, Lewandowski ve Schieber'den 7 8 farklı diziliş ile ileri 4lü tamamlanabilir. Klopp'un ilk tercihinin Kuba-Mkhitaryan-Reus üçlüsünün önünde Lewandowski olmasını bekliyoruz. 
Klopp'un büyük hücum gücü olan takımına bu sene öğretmeye çalıştığı başlıca kural 'az gol ye, mümkünse yeme' bu yüzden oyun bir kademe sıkıcı hal almaya doğru ilerlesede sistem oturduğu halde BVB kalitesi bir kademe daha artacaktır. 
Artılar

Kesinlikle en büyük avantaj Klopp. Geçen sene her Avrupa maçında takımı hazırlama ve çıkardığı taktikler ile BVB'nin sonuna kadar partinin içinde kalmasını sağladı. 
Avantajlardan biride Signal Iduna Park 80.000 kişilik stadyum 25.000 kişilik Süd tribünü önderliğinde harika bir atmosfer yaratmayı başarıyor. BVB'nin geçen sene şliginde evinde oynadığı tüm karşılaşmaları kazandığını hatırlatalım. Bu arada tribün konusunda çok renkli bir grup olacak gibi duruyor. Marsilya, Napoli ve BVB taraftarı iç sahada çok iyi performanslar sergileyecektir. Tiyatro seyircisi olmaya iyiden iyiye alışan ingilizler bu konuda grubun zayıf halkası gibi gözüküyor.
Eksiler
Taktik analiz konusunda değindiğimiz savunmayı güçlendirme prensibi henüz üzerinde çalışılan bir durum. Bu dönem uzun sürerse B.Dortmund zor maçlarda kilidi açmakta zorlanabilir.
İlkay'ın sakatlığı herkesi korkutuyor. Belindeki sakatlı ile sahadan uzaklaşma süresi 2 hafta derken 6 haftayı bulacak gibi gözüküyor. Nasıl döneceğide önemli konulardan..
Tahmin 
Grup süprize açık bunu herkes kabul etmeli. 3 takım içinde geçerli olan bir gerçek '4. torbadan Napoli gelmesi büyük şansızlık'
Biz BVB Türkiye ekibi olarak takımıza güveniyor ve bu gruptan lider çıkacağımızı düşünüyoruz. Grubun ikincisi tecrübesiyle Arsenal olur, Napoli bu yıl yoluna Avrupa liginde devam eder. Marsilya kağıt üzerinde grubun zayıf halkası.. Arsenalin Mesut hamleside atlanmayacak kadar büyük bir ayrıntı..
Tabiki bunların hepsi tahmin ve kağıt üzerindeki beklentiler. Grubun süprizlere açık olduğunu tekrar hatırlatarak yazımıza son verirken herkese iyi seyirler dileyelim. 
(BVB ile ilgili ayrıntılı sezon analizimize şuradan ulaşabilinir:http://bvb09tr.blogspot.de/2013/08/sezon-oncesi-borussia-dortmund-analizi.html )



Bu güzel tanıtım için BVB Türkiye'ye(@BVB_Turkiye) teşekkür ederiz.Başarılar.

S.S.C Napoli Türkiye yönetimi.

1 Eylül 2013 Pazar

Benitez'in maç sonu açıklamaları

Teknik Direktörümüz Rafa Benitez, 4-2'lik Cheivo zaferinin ardından önemli açıklamalarda bulundu.

Benitez, Liverpool kaptanı Steven Gerrard ile Hamsik'i kıyasladı.

Başarılı teknik direktörümüz, "Hamsik, bizim için çok önemli bir oyuncu. Ofans gücümüzü çok yükseltiyor." diye konuştu. 

Eski yıldızıyla yeni yıldızını karşılaştıran, "Gerrard'ın Liverpool'daki önemi Hamsik'in Napoli'de ki ile aynı mı? İkisi de farklı. Gerrard çok daha güçlü bir oyuncu ancak Hamsik'in de yeteneği çok iyi." açıklamasında bulundu.

Benitez, Hamsik'in takımdaki en güçlü oyuncu olduğunu söyledi.

Karşılaşma hakkında da konuşan tecrübeli teknik direktörümüz, "Bugün, güzel şeyler sergiledik. Oyun hep kontrolümüzdeydi ve bu da skora yansıdı. Takımın performansından oldukça memnunum." ifadesini kullandı.



31 Ağustos 2013 Cumartesi

Güzel Futbolcu Golden Sonra Tribüne Koşandır ...


Napoli



Yıllardır doğru düzgün toplanmayan çöp dağları etrafında,Mafyanın elinde oyuncak olmuş yerel politikacıların gölgesinde, mazisini arayan ve takvimlerini Maradona'lı 1987şampiyonluğunun yarıdüş yarı gerçek mutluluğunda dondurmuş insanların kenti.. İtalya'nın en fakir şehri olarak adlandırılan, boynu bükük, uzaklardan mazisini izleyen Napoli.. 
Napoli'liler dışarıya, avrupa'nın başka yerlerine veya İtalya'nın zengin şehirlerine göç etmek zorunda kalıyorlar artık. Gazetelerde ve televizyonlarda küçümseniyor Napoli. Futbolu paranın herşey olmadığı gerçeğini bilerek seven tüm romantik futbol aşıkları içinse Napolidemek Maradona demek, 1987 yılı demek, gerçekçi ol imkansızı iste düsturu içerisinde imkansızı başarmak demek. Futbolu ve Maradona'yı seven kimse; medyada her gün yayınlanan boynu bükük Napoli resimleriyle hatırlamak istemez bu gururlu şehri..

Şampiyonluk, Maradona ve 1987..